30 Aralık 2010 Perşembe

Ben X (2007)

Öncelikle bu filmi herkese öneriyorum öneriyorum ama online oyunlar oynayanlara şiddetle öneriyorum!Şimdi izledim ve hemen bu filmi bloga yazmam gerekli dedim.Muhteşem bi konusu var.Online oyun oynayan bi gencimiz kendini oyuna çok kaptırıyor.Gerçek hayattaki görüntüleri oyundaki gözünden görüyor.Mesela bi online oyunda karakter yaratırsınız;saçını,gözünü,giysilerini siz belirlersiniz.Gerçek hayattada ayna karşısına geçip oyundaki hareketleri uyguluyor.Bu genç otizm hastası,çok iyi düşünemiyor.Hayattada bu yüzden çok sıkıntı çekiyor.Okul hayatında sınıfın popüler çocukları tarafında sürekli eziliyor,sürekli dalga konusu oluyor.Birgün abartıp sınıfta masaya çıkartıyorlar ve pantalonu ile birlikte iç çamaşırınıda indiriyorlar.Bütün herkes videoya çekiyor ve nette yayılıyor.Bu durum Ben'i iyice çileden çıkartır.Ama tek tesellisi vardır oda oyundan arkadaşı olan bir kız ona yardım etmeye çalışıyor.(Daha önce gerçekte hiç görüşmediği).Birgün Ben'e video yollar telefondan,onun yanına geleceğini belirtir,yer ve zamanı söyler.Ben'de sabırsızlıkla o günü beklemeye başlar.

Dahasını anlatmıyorum ki keyfiniz kaçmasın.Şöyle söyleyebilirim ki 1.5 saatinizin inanılmaz güzel ve keyifli geçeceğine eminim.Sonlara doğru hüzünle,mutluluğu yaşatan ender filmlerden.Finali inanılmaz beğendim,zaten ilk defa bi filmde sonlarda 3 şok yaşadım.Benim için finali çok iyi olan filmler arasında favori 3'te kendine yer edindi.Film Belçika&Hollanda ortak yapımı.
Filmin yönetmeni ve senaristi Nic Balthazar,başroldeki aktör ise Greg Timmermans.Pek tanınmış isimler değil fakat ortada gerçekten kaliteli bir yapım var.İzlemeli ve 'İZLETMELİ'!!!
Ölebiliriz ama gerçek olması gerekmez...


26 Aralık 2010 Pazar

The Sixth Sense (1999)

Başrolde Bruce Willis ve Haley Joel Osment'in oynadığı,M. Night Shyamalan'ın senaryosunun kendisine ait olup yönettiği 1999'un önemli filmleri arasında kendine yer edinmiştir.Filmde içine kapanık ve arkadaşı olmayan çocuk Cole Sear(Haley Joel Osment) ve ona yardım etmek isteyen çocuk psikoloğu Dr. Malcolm Crowe(Bruce Willis)'un etrafında gelişir olaylar.Çocuk bir süre sonra ölüleri gördüğünü söyler.Malcolm Crowe'da ona bi önceki hastasına benzediğini söyler.Kendisine yardım edemediğini fakat Cole'a yardım etmek istediğini anlatır.Bu süre zarfında  Cole'a onlarla konuşmasını ve onların dediğini yapmasını ister.Cole ilk başta şaşırır fakat bunu yapar.Annesine ve bir aileyede bu şekilde yardım eder...
Gelgelelim filmin övüldüğü kısma!Filmin finalini herkes çok över,çok şaşırtıcıdır.(Gerçektende öyle.)Ama şunu söylemeliyim ben 10.dakikadan itibaren neyin ne olduğunu anladım.Filmdeki sözleri çok iyi takip edin.Cole'un söylediği sözleri çok iyi aklınızda bırakırsanız film esnasında,filmin sonu gelmeden çözeceksinizdir.

Oyunculuğa gelince Bruce Willis'ten söz etmeye gerek yok zaten ama benim dikkatimi çeken Haley Joel Osment oldu.O filmde oynarken 11 yaşındaydı ve o yaştaki çocuğa göre feci rol kesmiş.Kilisede yukardayken mimiklerine dikkat edin lütfen.Daha sonra imdb sayfasına gireyim dedimde pek bi filmi yok ondan sonra ilginç...
Hasılatta baya iyi,bütçe 55.M $,hasılat 672.M $...
Son olarak ''Onlar kendilerini yaşıyor sanıyorlar...''

22 Aralık 2010 Çarşamba

Trainspotting (1996)

İngiltere,ABD ve Avustralya'da uyuşturucu kullanımını yücelttiği gerekçesiyle politikacılar tarafından film kötülenmiştir.Fakat aynı sene içerisinde en iyi senaryo uyarlama dalında Akademi Ödüllerinde aday olarak gösterilmiş.Ayrıca 2004 yılında Total Film isimli dergi tarafından tüm zamanların en iyi dördüncü İngiliz filmi olarak gösterilmiştir.

Filmde bir grup eroin,esrar vb. bağımlısı gençlerin başından geçen anlatılıyor.Biraz 'A Clockwork Orange' havası sezdim.Sıradışı şeyleri yapmayı seven gençlerden Renton daha sonra bu işleri bırakmaya çalışıyor ve başarıyor.Ama arkadaş çevresi ne yapıp edip kullandırmaya başlatıyor.Filmde bir söz var 'Vitamin C illegal olsaydı onuda kullanırdık'.Aslında bu söz filmin konusunu özetliyor.
 Filmde klozet sahnesi varki eroini siz kullanmışsınız gibi oluyorsunuz.Klozetin içine dalıp kendini denizde sanıyor Renton.(Aşağıdaki resimde...)

 Ne kadar iğrenç,düzensiz,başıboş bir hayat izlemek istiyorsanız ve arkadaş çevrenizin ne kadar önemli olması gerektiğini öğrenmek isterseniz bu filmi izlemelisiniz !


20 Aralık 2010 Pazartesi

Into the Wild (2007)


“Bence kariyer denen şey bir 20.yüzyıl icadıdır ve ben bir kariyer istemiyorum.”

“Paraya ihtiyacım yok.İnsanı ihtiyatlı olmaya zorluyor.”

"Hayatta güçlü olmanın çok gerekli değil fakat kendini güçlü hissetmenin önemli olduğunu, en azından bir kere bile olsa kendini tartmanın, bir kere bile olsa kendini, insanın en antik koşullarının içerisinde bulmanın, ellerinizden ve kafanızdan başka size yardım edecek bir şey olmadan kör ve sağır taşla tek başına yüzleşmenin gerektiğini, biliyorum."


Sözlerine katılıyorsanız bu filmi izlememeniz için bir neden yok.Sisteme karşı çıkanların,paraya,aşka,kariyere önem vermeyenlerin izleyeceği türden bir yapıt.Sean Penn'in yönettiği başrolünde Emile Hirsch'in oynadığı Christopher Mccandless'in gerçek hayatını anlatmaktadır.


Üniversite öğrencisi olan Chris McCandless,bütün derslerinden A almayı başarır,oldukça zeki birisidir.4 yıl yoğun ders temposundan sonra birden ortadan kaybolur.Düzenli olarak okulundan ailesine notları ile ilgili bilgiler geliyorken gelmemeye başlar.Ailesi bu durumu öğrenir ama Chris McCandless ortalardan kaybolup kendini doğaya bırakır.Kamp kurar,beslenmek için hayvanları avlar,bol bol seyahat eder,binbir tehlikeye girer.Chris McCandless'in hayatı tam doğa severler için ! ''Sonsuz özgürlük''diye nitelendirir hayatını...

''Gerçeği arayanlara...''

19 Aralık 2010 Pazar

Potemkin Zırhlısı (1925)


Ünlü Rus yönetmen Sergei Eisenstein'ın en büyük filmidir. O zaman Sosyalist rejimle yönetilen Sovyetlerin desteğiyle çekilen film daha çok propaganda amaçlıdır, Avrupa ve Amerika sinemasına başkaldırıştır..



Çarlık Rusyasında Potemkin adlı bir gemide askerlere sürekli kurtlanmış et verilmesiyle başlayan isyan büyür. İsyanı çıkaranlar kurşuna dizilmek üzere geminin burnunda getirilir. Bunun üzerine diğer askerler arkadaşlarını kurtarmak üzere isyana katılır ve halka sıçrayarak bir ihtilale dönüşür.



Hükümet askerlerini göndererek isyancıları katletmeye başlarlar. Bugünkü Odessa Merdivenleri sahnesi en dramatik, etkileyici sahnedir.

Bu resimde dikkat çeken noktalar çok önemli. Askerler devleti temsil etmektedir. Kadın halkı. Gölgeler halkın üstündedir, silahlarda. Bu sahnede karmaşada ezilen çocuğunu kucaklamış yardım isteyen kadın vurulur ve ölür.

(Odessa Merdivenlerinin bugünkü hali)


Bu filmle Sovyet sineması ben de varım diyebilmiştir diğerlerine. Ve varolmayı haketmiştir bu filmle.


Modern Times (1936)



Kostüm odasına girer, eline geçen ilk kıyafetleri giyer ve Şarlo karakterini yaratır Charlie Chaplin..

Yine bir Şarlo tiplemesiyle karşımıza çıkıyor Chaplin. Sanayileşmenin ve monotonlaşmanın insan üzerindeki etkilerini yine kendi diliyle ironik bir şekilde eleştiriyor.

Fabrika işçisi olan Şarlo, parçaların vidalarını sıkmakla yükümlü bir işçi. Ancak sürekli sorun çıkardığı için ve yakasını bir türlü polisten kurtaramadığı için sık sık iş değiştirir, o işleride eline yüzüne bulaştırır.



O sırada hayatına öyle bir kadın girerki Şarlo'yu kendine aşık eder. Bu genç kadın kardeşlerine bakmakla sorumlu olan Paulette Goddard'dır.


O andan itibaren heranları beraber geçer. Başları dertlere girer, polisten kaçarlar, kendilerine iş bulurlar.. Öyledir ki Paulette bir pavyonda ünlenir ve o pavyonda garsondur Şarlo. Tabi yine sakarlıkları ile kovulma noktasına gelir. Son şansı olarak şarkı söylemek zorunda kalır. Chaplin'in sesini ilk defa bu filmde duyarız. Kendisi ingiliz olduğu için Hollywood sinemasındaki amerikan aksanının yanında çekindiği için ingilizce konuşmaz. Şarkısınıda sallama sözlerle oluşturduğu Fransızca kelimelerden oluşturur.





Sonda başı yine polisle derde girsede affedilir ve Paulette ile yeni bir hayata başlar..

İzlemeniz gereken filmler arasında yerini almalı bu film. Çok seveceğinize ve eğleneceğinize garanti verebilirim.


17 Aralık 2010 Cuma

The Color of Money (1986)

Öncelikle şunu söylemeliyimki bu filmden olağanüstü bir beklentiniz olmasın.Bi haftasonu günü akşam saatlerinde kolanızı,çerezinizi alıp izlemelik bir film.Sizi sıkacağını hiç sanmıyorum gerçekten akıcı bir konusu var.Filmin yönetmeni Martin Scorsese,başrollerde Paul Newman ve Tom Cruise oynuyor.Paul  Newman'ın yaşlandıktan sonraki iyi filmlerinden biri olarak görüyorum.Tom Cruise ise ergenlikten yeni çıkmış.Bu film 1961 yapımı '' The Hustler '' ın devamıdır.Fakat ben onu izlemedim.O filmde Paul Newman oynuyordu bilardoyu galiba...Herneyse konusuna gelicek olursak bizim Tom Cruise genç bi delikanlı.Bilardoda acayip yetenekli ve havalı.Gittiği bi mekanda Paul Newman'ın adamını yener ve resmen soyup soğana çevirir herifi...Paul Newman buna bi teklif eder,büyük turnuvaya katılmasını ister kendiside akıl hocası olacaktır...Burdan sonra olaylar gelişir...

Olağanüstü bir film beklemeyin ama Paul Newman,Tom Cruise ve Martin Scorsese gibi isimler olayı güzelleştirmişler...

''balabushka''

    A Clockwork Orange (1971)

     İlk başta söylemem gerek şu ki '' Stanley Kubrick '' filmidir.Bir grup gencin kafasına estiklerini yaptıkları(tecavüz,hırsızlık,adam dövme)filmdir.Bu gençlerin hobileride vardır ''Milk Bar''denilen yerde süt içmektir.Çok sıradışı olaylar içeren filmi bi sıradışı olayda budur.Gençlerin başı olan Alex'i diğerleri bi ev baskınında yalnız bırakıp polise ihbar eder.Alex'in önünde iki yol belirlenir.Deney olarak  kullanılmak ve hayatının sonuna kadar hapiste kalmak.Alex deney olarak kullanılmayı seçer ve olaylar gelişir.İzlemenizi şiddetle tavsiye ediyorum.





                                                                                                             '' Hi,hi,hi there !!!''

    16 Aralık 2010 Perşembe

    Awakenings (1990)

    Afiştede gördüğünüz gibi Robert De Niro ve Robin Williams oynamaktadır.Gerçek bir hikayeden uyarlanmıştır.Filmi izleyeli 4-5 ay oldu onun için tam emin değilim 1960'larda bi hastalık ortaya çıkıyor.Çocuklarda görülen bir hastalık.Çocuklar ateşlenip uyuduklarında birdaha kalkamıyor???Hayatlarının sonuna kadar uyuyarak geçiriyorlar.Bir nevi '' bitkisel hayat ! '' Hastahanede çalışan nörolog Malcolm Sayer (Robin Williams) bu hastalığın üstünde çalışmaya başlar ve bir ilaç bulur.İlk uyandırılan kişi Leonard Lowe ( De Niro) olur.Zaten olaylar burdan sonra gelişir daha çok bahsetmek istemiyorum...

    Leonard'ın tepkisi,çevrenin değişmesi,gözlemler gerçekten çok duygusal bi film bir o kadarda hüzünlüdür...İzlemenizi şiddetle tavsiye ediyorum !

    Yazmaya devam...

    Yazın bloga yazmayı kesmiştim,bugünden itibaren devam ettirmeye karar vermiş bulunuyorum.Tek başıma size sinemadan kesitler sunmaya devam edeceğim.Güzel öneriler veririz inşallah...

    What ? What ? Wha.. whaaa w?